02 Kasım 2022, 22:47 tarihinde eklendi

Vergi Usul Kanunu kapsamında ortaya çıkan yeniden değerleme fonları halka açık şirketlerde sermayeye eklenebilir mi?

Vergi Usul Kanunu kapsamında ortaya çıkan yeniden değerleme fonları halka açık şirketlerde sermayeye eklenebilir mi?

Vergi Usul Kanunu kapsamında ortaya çıkan yeniden değerleme fonları halka açık şirketlerde sermayeye eklenebilir mi?


Bu konuyla ilgilenenler yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesiyle ilgili Vergi Usul Kanununda (VUK) açık düzenlemeler yer aldığını hemen anımsayacaklardır.

Yazımın başlangıcında hemen belirtmeliyim ki, halka açık olmayan şirketler açısından bu konuda herhangi bir tartışma bulunmuyor. Bu şirketler VUK’un geçici 31, geçici 32 ve mükerrer 298-Ç maddeleri gereğince yapılan yeniden değerlemeler sonucu ortaya çıkan değer artış fonlarını sermayelerine ilave edebilirler.

Ancak halka açık şirketler aynı zamanda sermaye piyasası mevzuatına da tabi olduklarından, bu mevzuatın uygulanmasında bazı tartışmalar ortaya çıkıyor.

Konunun detaylarına geleceğim ama yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi ve bunun neden önemli olduğunu öncelikle hatırlatmakta fayda görüyorum.

VUK ve TTK’ya göre yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi

VUK’un yeniden değerlemeleri düzenleyen geçici 31, geçici 32 ve mükerrer 298-Ç maddelerinin her üçünde de, değerlemeler sonucu ortaya çıkan değer artış fonlarının sermayeye ilave edilebileceği açıkça belirtiliyor.

Bu fonların sermayeye ilavesi Türk Ticaret Kanununda (TTK) ise 462 nci maddede düzenleniyor. Maddenin 1 inci fıkrasında, esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların sermayeye eklenebileceği belirtiliyor. Bu hükmün gerekçesinde yeniden değerleme ve enflasyon fonlarının bu kapsamda olduğu açıkça ifade ediliyor.

Dolayısıyla, yeniden değerleme fonlarının VUK’un ilgili maddeleri ve TTK’nın 462 nci maddesi uyarınca mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar kapsamında kabul edilmesi gerekiyor.

VUK yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi neden önemli?

Bir iktisadi kıymet için VUK’un geçici 31 ve geçici 32 nci maddeleri kapsamında yeniden değerleme yapıldıktan sonra bu kıymetin satılması halinde,  bu kıymete ait bu fonlar bilançoda kalmaya devam ediyor. Dolayısıyla, bu fonlar elde çıkarma halinde vergilenmiyor.

Ama VUK’un mükerrer 298-Ç maddesi kapsamında yapılan yeniden değerlemedeki uygulama farklı. İlgili kıymetin elden çıkarılması halinde bu fonlar eğer sermayeye ilave edilmemişse amortismanlar gibi işleme tabi tutuluyor ve vergileniyor. Ama satış öncesinde bu fonların sermayeye ilave edilmiş olması halinde artık bu vergileme yapılmıyor.

Dolayısıyla, özellikle VUK’un mükerrer 298-Ç maddesi kapsamındaki yeniden değerleme sonucu ortaya çıkan fonların sermayeye ilave edilmesi mükellefler açısından önemli bir vergi avantajı yaratabiliyor.

Bu kısa hatırlatmadan sonra yazımda bahsetmek istediğim konuya geri dönüyorum.

Tartışmalı SPK uygulaması

Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) VUK yeniden değerleme fonlarıyla ilgili uygulamasını geçtiğimiz günlerde elime geçen bir görüş yazısından öğrendim.

Yazı 03.08.2021 tarihli ama halka açık şirketlerin KAP açıklamalarından anladığım kadarıyla Kurul’un görüşü VUK’un geçici 31 inci maddesinin ilk uygulandığı 2018 yılından beri bu yönde.

Yazıya göre; halka açık bir şirket VUK’un geçici 31 inci maddesi kapsamında yaptığı yeniden değerleme sonucu ortaya çıkan değer artış fonunun VII-128.1 sayılı Pay Tebliği hükümlerine göre bedelsiz sermaye artırımında kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin Kurul’dan görüş talep ediyor. Çünkü sermaye piyasası mevzuatına uyarınca, halka açık şirketler sermaye artırımları öncesinde SPK’ya başvurmak ve Kurul’un onayını almak zorundalar. 

SPK da 03.08.2021 tarihli yazısında aynen aşağıdaki görüşü veriyor:

“Tebliğ’in “Halka açık ortaklıkların iç kaynaklardan ve kar payından yapacakları bedelsiz sermaye artırımları” başlıklı 16’ncı maddesinin ikinci fıkrasında;

(2) Aşağıda belirtilen kalemler sermayeye ilave edilemez:

 a) Varlıkların gerçeğe uygun değere taşınması suretiyle özkaynaklar altında raporlanan değer artış fonları ve benzeri fonlar,

 b) Ara dönemde oluşan dönem karları,

 c) İlgili mevzuat uyarınca sermayeye eklenmesine izin verilmeyen fonlar ve yedek akçeler”

 hükümleri yer almaktadır.

 Yukarıda verilen mevzuat hükümleri çerçevesinde, VUK’un geçici 31’inci maddesi çerçevesinde yapılacak değerleme işlemi sonucunda oluşacak değer artışlarının sermaye artırımına konu edilmesi Tebliğ’in 16’ncı maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırılık teşkil edeceğinden, mümkün bulunmamaktadır.”

 Pay Tebliğindeki düzenleme

SPK’nın bu görüşünün dayanağı olan Pay Tebliğinin 16 ncı maddesinin (1) ve (2) nci fıkralarını da yazımın bundan sonraki kısmının daha iyi anlaşılabilmesi adına aynen aşağıda paylaşıyorum:

“Halka açık ortaklıkların iç kaynaklardan ve kar payından yapacakları bedelsiz sermaye artırımları

MADDE 16 – (1) Halka açık ortaklıkların sermaye piyasası mevzuatı uyarınca hazırlanan finansal tablolarında yer alan iç kaynakların sermayeye eklenebilmesi için, bunların sermayeye eklenmesinde ilgili mevzuat açısından herhangi bir sakınca bulunmaması ve ilgili iç kaynak tutarlarının halka açık ortaklığın kanuni defter ve kayıtlarında da karşılığının bulunması şarttır. İlgili iç kaynak tutarlarının halka açık ortaklığın kanuni defter ve kayıtlarında karşılığının bulunup bulunmadığının kontrolü, sermaye piyasası mevzuatı uyarınca hazırlanan finansal tablolar ile kanuni defter ve kayıtlarda bulunan toplam iç kaynaklar dikkate alınarak yapılır. Sermaye piyasası mevzuatı uyarınca hazırlanan finansal tablolar ile kanuni defter ve kayıtlarda bulunan toplam iç kaynak tutarları arasında fark bulunması durumunda bu tutarlardan düşük olanı sermaye artırımında esas alınır.

(2) Aşağıda belirtilen kalemler sermayeye ilave edilemez:

a) Varlıkların gerçeğe uygun değere taşınması suretiyle özkaynaklar altında raporlanan değer artış fonları ve benzeri fonlar,

b) Ara dönemde oluşan dönem karları,

c) İlgili mevzuat uyarınca sermayeye eklenmesine izin verilmeyen fonlar ve yedek akçeler.”

Görüleceği gibi, ikili finansal tablo sisteminin bir yansıması burada da karşımıza çıkıyor. Tebliğ, SPK bilançosunda yer alan iç kaynakların sermayeye ilave edilebilmesi için, bunların sermayeye eklenmesinde ilgili mevzuat açısından herhangi bir sakınca bulunmaması ve en az bu tutar kadar VUK bilançoda da bir iç kaynak karşılığının bulunmasını şart koşuyor. Eğer VUK bilançodaki iç kaynak karşılığı daha düşük ise, SPK bilançodaki iç kaynakların sadece bu tutar kadarlık kısmının sermayeye eklenmesine izin veriyor.

Bu karşılaşırtırmada SPK bilanço ile VUK bilançodaki iç kaynakların aynı kalemlere ait olması şart değil. Yani SPK bilançoda geçmiş yıl karları sermaye ilave edilirken, VUK bilançoda enflasyon düzeltmesi farkları pekala sermayeye eklenebilir.

Aslında bu uygulama SPK’nın kar dağıtımında benimsediği uygulamanın aynısı. Hatırlanacağı gibi, halka açık şirketlerin kar dağıtımında da SPK bilançosundan hareketle hesaplanan dağıtılabilir kar tutarının yasal defterde (VUK bilançoda) karşılığının bulunması gerekiyor, başka bir ifadeyle SPK ve VUK bilançolarından hareketle hesaplanan dağıtılabilir kar tutarlarının düşük olanı kar dağıtımına esas alınıyor.

SPK uygulaması hatalıdır

SPK’nın VUK yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesine izin vermeyen bu uygulamasının doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu görüş bir çok yönden eksik değerlendirme içeriyor. Maddeler halinde açıklamaya çalışayım.

 1.    Her şeyden önce, Pay Tebliğinin 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında ifade edilen değer artış fonlarının TMS 16 Maddi Duran Varlıklar Standardının uygulanmasında ortaya çıkan ve SPK bilançolarda yer alan fonlar (veya diğer TMS/TFRS uyarınca oluşan benzeri fonlar) olarak anlaşılması gerekir.

TMS 16’ya göre, bir maddi duran varlık kalemi varlık olarak ilk kayda alındıktan sonra yeniden değerleme modeli ile değerlenebilir. Bu durumda söz konusu varlığın değeri genellikle konusunda uzman değerleme kuruluşları tarafından tespit edilir ve eğer bir değer artışı varsa bu değer artışı özkaynaklarda  yeniden değerleme değer artışı adı altında gösterilir. 

Yeniden değerlenen varlığın gerçeğe uygun değerinin defter değerinden önemli ölçüde farklılaşması durumunda, varlığın tekrar yeniden değerlenmesi gerekir.

İşte TMS 16 fonlarının Tebliğin 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında sermayeye ilave edilemeyecek fonlar arasında sayılmasının nedeni, bu fonların ilerleyen dönemlerdeki yeniden değerlemeler sonucunda azalabilmesinin mümkün olmasıdır. Yani TMS 16 gereği ortaya çıkan fonlar kesin değildir ve ilerleyen dönemlerde yapılacak yeniden değerlemeler sonucu azalabilir.

Tebliğin ilgili kısmında ara dönemde oluşan dönem karlarının bu kapsamda sayılmasının nedeni de aslında budur. İlk 6 aylık dönemde ortaya çıkan dönem karı takip eden dönemlerde azabilir ve dönem sonunda zarara dahi dönebilir.

Dolayısıyla, tutarları kesinleşmemiş olan iç kaynak kalemlerinin sermayeye ilave edilmesine haklı olarak Tebliğde izin verilmemiştir.

Oysa, VUK yeniden değerleme fonları TMS 16 fonları gibi değişken değildir. Bu fonlar SPK bilançosunda yer almaz, sadece yasal kayıtlarda bulunur. Yeniden değerleme işlemiyle birlikte bu fonlar yasal defterlere kaydedilir. Bu kayıtlarla birlikte fon tutarları sonraki dönemlerde azalmaz. Başka hesaplara aktarılması veya işletmeden çekilmesi dışında (ki bu halde vergilenmesi gerekir) VUK bilançolarda kalmaya devam eder.

Bu nedenle, VUK yeniden değerleme fonları Pay Tebliğinin 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında bahsedilen TMS 16 fonlarıyla benzer değildir. Bu fonlar sermayeye ilave açısından TMS 16 fonlarına benzeri fon olarak kabul edilemez.

2.    İkinci olarak, önceki bölümlerde bahsettiğim üzere VUK yeniden değerleme fonları VUK’un ilgili maddeleri ve TTK’nın 462 nci maddesi uyarınca mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar kapsamındadır.

Tebliğin 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında “İlgili mevzuat uyarınca sermayeye eklenmesine izin verilmeyen fonlar ve yedek akçeler” sermayeye eklenemez kalemler arasında sayıldığına göremevzuatın sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların sermayeye ilave edilebileceği kabul edilmelidir. 

Aksi yönde bir düzenleme olmadıkça TTK hükümleri halka açık şirketler için de uygulanır. Bu açıdan bakıldığında, gerek Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn) ve gerekse TTK’da VUK yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilave edilebileceğini öngören TTK’nın 462 nci maddesinin 1 inci fıkrasının halka açık şirketler açısından uygulanmayacağına dair herhangi bir hüküm de yoktur. SPKn’nın 12 nci maddesinde TTK’nın 462 nci maddesinin 3 üncü fıkrasının halka açık ve halka açılmak üzere Kurula başvuran ortaklıklara uygulanmayacağı belirtilmesine rağmen, aynı maddenin 1 inci fıkrası için böyle bir belirleme yapılmamıştır.

Bu nedenle, TTK’nın 462 nci maddesinin 1 inci fıkrası halka açık şirketler açısından da geçerlidir. Dolayısıyla, Pay Tebliğindeki düzenlemenin bu yasal düzenlemeye aykırı olarak yorumlanması söz konusu olamaz.

3.    Üçüncü olarak, halka açık olmayan ancak zorunlu olarak TMS/TFRS bilanço hazırlayan mükellefler sermaye piyasası mevzuatına tabi olmadıklarından, bu şirketler için Pay Tebliği hükümleri uygulanmaz. Dolayısıyla, bu şirketlerin karşılığı TMS/TFRS bilançoda olmak kaydıyla VUK yeniden değerleme fonlarını sermayeye eklemelerine herhangi bir engel bulunmuyor. Hal böyle iken, aynı standartları uygulayarak aynı bilançoları çıkaran şirketler arasında böyle önemli bir fark yaratılmasının anlamlı bir gerekçesi olmadığını düşünüyorum.

4.    Dördüncü olarak, VUK kapsamındaki yeniden değerleme aslında enflasyon düzeltmesine ikame olarak getirilmiş daha sınırlı kapsamlı bir uygulama. Enflasyon düzeltmesinde parasal olmayan tüm aktif ve pasif kalemler düzeltmeye tabi tutulurken, yeniden değerlemede sadece taşınmaz ve/veya amortismana tabi iktisadi kıymetler değerlemeye tabi tutuluyor.

SPK enflasyon düzeltmesi sonucu ortaya çıkan düzeltme farklarının sermayeye ilavesine izin verirken, yeniden değerleme fonlarına izin vermiyor. Mahiyeti ve ortaya çıkışları açısından aynı olan bu iç kaynaklar arasında aslında bir fark bulunmuyor. Bu anlamda da yeniden değerleme fonlarına ilişkin SPK uygulamasının doğru olmadığını düşünüyorum.

5.    Son olarak ise, SPK’nın Pay Tebliğinin 16 ncı maddesinde yaptığı düzenlemenin ve bu konudaki yetkisinin sadece SPK bilançosundaki iç kaynaklara ilişkin olarak anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Nitekim yukarıda altı çizili olarak yer verdiğim Tebliğin 16 ncı maddesinin 1 inci fıkrasının başlangıcındaki “Halka açık şirketin sermaye piyasası mevzuatı uyarınca hazırlanan finansal tablolarında yer alan iç kaynakların sermayeye eklenebilmesi için” ifadesi de bunu destekliyor.

Yani SPK’nın Tebliğin 16 ncı maddesinin uygulanmasında, mevzuatın sermayeye ilavesine izin verdiği VUK bilanço kalemleri yönünden ilgili maddi hukuk kurallarına aykırı olarak herhangi bir değerlendirme yetkisinin bulunmadığını düşünüyorum.

Sonuç olarak

Özellikle VUK’un mükerrer 298-Ç maddesi kapsamındaki yeniden değerleme sonucu ortaya çıkan fonların sermayeye ilave edilmesi mükellefler açısından önemli bir vergi avantajı yaratabiliyor. Yine vergi avantajı yaratmasa bile bazı mükellefler sırf sermayelerini güçlendirmek amacıyla iç kaynaklardan sermaye artışı yapmayı tercih edebiliyorlar.

Bu konuda TTK ve VUK’ta açık hükümler bulunmasına ve aksi başka bir yasal düzenleme olmamasına rağmen, halka açık şirketlerde VUK yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesine izin verilmemesi doğru değildir. Zira bu yaklaşım halka açık şirketlerin çok önemli bir vergisel avantajdan yararlanamamalarına neden oluyor.

SPK’nın yukarıda değindiğim görüş yazısının verildiği dönemde VUK’un mükerrer 298-Ç maddesi yürürlükte değildi. Dolayısıyla, yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilave edilmesi mükelleflerin vergi pozisyonları açısından herhangi bir farklılık yaratmıyordu. Ancak VUK’un mükerrer 298-Ç maddesiyle birlikte bu uygulama önemli farklılıklara neden oluyor. 

Bu nedenle, SPK’nın bu yaklaşımını bir an önce gözden geçirmesi ve mükelleflerin vergi avantajlarına engel olmayacak şekilde değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Erdal Güleç

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *